Bilgi Birikimi

İslami Dönem Türk Destanları

İSLAMÎ DÖNEM TÜRK DESTANLARI

1. Satuk Buğra Han Destanı:

Bu destan Kaşgar ve Balasagun şehirleri çevresinde ilk Müslüman Türk devletini kuran Satuk Buğra Han ve onun İslamiyet için yaptığı savaşları konu edinir. Günümüze ulaşan iki nüshası çok yakın zamanlarda kopya edilmiştir.

Kısaca olay örgüsü şöyledir:

Satuk Buğra Han Hz. Peygamber (s.a.v)’in Miraç gecesinde peygamberler arasında gördüğü bir kimse olarak tasvir edilir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Cebrail’e bu kimsenin ismini sorduğunda Cebrail, isminin Satuk Buğra olduğunu, 300 yıl sonra dünyaya gelip Türkistan’ı Müslüman edecek bir kimse olduğunu Hz. Peygamber (s.a.v.)’e söyler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) bu durumdan sahabeye bahseder. Sahabe Satuk Buğra’yı tanımak ister. Hz. Peygamber (s.a.v) ömürlerinin uzun olması için dua eder. Aradan 300 yıl geçtikten sonra S. Buğra Kaşgar sultanının oğlu olarak dünyaya gelir.

Satuk Buğra’nın doğumu olağanüstü hadiselerle olur. Yer sarsılır, kış olmasına rağmen çiçekler açar. Medyumlar bu çocuğun büyüyünce Müslüman olacağını ve halkını da Müslüman yapacağını söyleyerek öldürülmesi gerektiğini bildirir. Annesi henüz çocuğun Müslüman olmadığını, eğer Müslüman olursa o vakit buna karşı çıkmayacağını söyler.

Büyüyen Satuk Buğra ava gider. Bir tavşanın peşine takılır. Tavşan tenha bir yerde insan suretine bürünür ve S. Buğra’ya Hak dini kabul etmesini söyler.  Bu kimse Ebu Nasir Samanî isminde bir kişidir.

Babası ölünce Satuk Buğra yalnız kalır. Tahta amcası Harun Buğra geçmiştir. Harun Buğra iflah olmaz bir putperesttir. Satuk Buğra’nın annesiyle evlenmiş ve Satuk Buğra’yı her fırsatta din değiştirmeye zorlamıştır. Harun Buğra bir gün Satuk Buğra’ya büyük bir putperest mabedi yapmayı emreder. Satuk Buğra Han mabedi ileride mescit yapma düşüncesiyle görevi kabul eder.

Bir gün Satuk Buğra amcasını hak dine davet eder. Oda kabul etmeyince Satuk Buğra keramet gösterir. Yer yarılır ve Harun Buğra yere batar. Tahta geçen Satuk Buğra kâfirlerin korkulu rüyası haline gelir. 96 yıl süren ömrünün tamamında kâfirlerle gaza edip adaleti ve Müslümanlığı yaymaya çalışır.

2. Manas Destanı:

Manas destanı Kırgız Türkleri tarafından oluşturulmuş ve İslamî geleneğin etkisiyle söylenmiş en uzun destandır. Bu destanın M.S. 11. ve 12. yüzyıllarda Türkistan’ın Yedi Su bölgesi civarında doğduğu düşünülmektedir.

Manas destanı durağan bir destan değildir. Farklı varyantları bulunan ve zaman içerisinde yapılan eklemelerle genişleyen canlı bir destandır.

Radloff tarafından Kara Kırgızlar arasında yapılan ilk derleme 12.450 mısradan oluşmaktadır. Bu ilk derleme 1885’te Almanca tercümesi ile yayınlanmıştır. Destanın bir diğer varyantı saz şairi Bek Murat tarafından oluşturulmuştur. Bu varyant 32.000 mısradan meydana gelir. Geçen yüzyılda yapılan en hacimli derlemenin miktarı ise 400.000 mısradır.

Kısaca olay örgüsü şöyledir:

Destana göre Kırgızlar ve Kazaklar Çin hakanı Esen Han’ın tutsağıdır. Esarette tutulan Türk hakanı Yakup Han ve Çıyırdı Hanım’ın Manas ismini verdikleri bir oğulları olur. Manas olağanüstü bir çocuktur. Henüz beşikte iken konuşur. Çok küçükken silah kullanmayı ve ok atmayı bilhassa öğrenir.

Nihayet büyüyen Manas, İslamiyet’i yaymak ve milletini esaretten kurtarmak için savaşlar yapmaya başlar. Bu savaşlardan birinde zehirlenerek öldürülür. Allah onu cihada devam etmesi için tekrar diriltir. Dirilen Manas mücadelesine kaldığı yerden devam eder ve bir savaşta şehit olur. Yerine oğlu Semetey ve onun yerine de oğlu Seytek geçerler. Hepside Manas’ın idealini devam ettirip İslam uğruna cihatlar yapar.

3. Cengiz Han Destanı (Cengiz-nâme)

Orta Asya Türkleri arasında 13. asırda doğan ve genişleyen bu destan Moğol cihangiri Cengiz Han’ın hayatı, şahsiyeti ve fetihleri etrafında gelişir. Orta Asya Türklüğü -bilhassa Kırgızlar, Kazaklar ve Başkurtlar- Cengiz Han’ı bir Türk kahramanı olarak düşünür ve öyle hikâye eder.

Orta Asya Türlüğünün kahraman olarak gördüğü Cengiz Han Batı Türkleri tarafından hiç sevilmez ve hayırla da hiç yâd edilmez. Bilakis bir İslam ve medeniyet düşmanı olarak telakki edilir. Bunda Bağdat’ın ve Anadolu’nun Moğollar tarafından tahrip edilmesinin çok mühim bir payı vardır.

4. Battal Gazi Destanı:

Bu destan Türkler arasında Battal Gazi ismiyle anılan bir Arap savaşçısının destanıdır. Abdullah İbn-i Amr isimli bu Arap savaşçısı Emeviler döneminde Rum’a (Bizans) yapılan savaşlarda büyük kahramanlıklar göstermiş ve özellikle Danişmentliler arasında şöhret kazanmıştır.

Battal kelimesi Arapçada kahraman anlamına gelmektedir. Hikâyenin tam olarak ne zaman yazıya geçirildiği bilinmemektedir. Lakin 13. yüzyılda yazıya geçirilmesi ihtimali yüksektir. Destan son olarak Darendeli Bekâyî tarafından 7.000 beyit halinde yeniden ele alınmıştır. Bu destan halk arasında yüzyıllar boyunca okunmuş ve şifahi olarak da nesilden nesile aktarılmıştır.

Battal Gazi sadece insanlarla değil İslam uğruna cinlerle, cadılarla, falcılarla mücadele eden, olağanüstü yeteneklere sahip bir kahramandır. Onun Aşkar Dev-zâde isimli atı da kendisi gibi bir kahramandır ve destanın önemli motiflerindendir. Aynı zamanda adil bir idareci olan Battal Gazi, savaşlarda ele geçirilen ganimetleri ordusuyla paylaşan veli tabiatlı bir kimsedir.

5. Danişment Gazi Destanı (Danişment-nâme):

Bu destan Anadolu’da ortaya çıkan ilk destanlardandır. 12. yüzyılda ortaya çıktığı düşünülen bu destan 13. yüzyılda yazıya geçirilmiş olmalıdır. Başta Danişment Ahmet Gazi olmak üzere onun ve diğer Danişmentli büyüklerin etrafında teşekkül eden destan ilk olarak Osmanlı hükümdarı 2. Murat tarafından 15. yüzyılda Arif Ali isimli bir şair tarafından yeniden ele alınmıştır. Destanda Ahmet Gazi, Battal Gazi’nin torunu olarak kabul edilmekte, onun bıraktığı yerden İslam uğruna savaşlar yapmakta ve dedesi gibi elde ettiğini ordusuyla paylaşmaktadır.

Danişment Ahmet Gazi hemen daima Hz. Peygamber (s.a.v.)in ruhaniyetinden istifade etmektedir. Rüyasında Hz. Peygamber (s.a.v.)i görmekte, onun direktifleriyle hareket etmektedir. Bir anlamda ordunun komutanı destan boyunca Hz. Peygamber (s.av.) olarak hissettirilmiştir. Danişment-nâme Arif Ali’nin kaleminde 17 meclis olarak düzenlenmiş ve manzum pasajlar ilave edilmiştir.

6. Hamza-nâme:

Hamza-nâmeler Hz. Peygamber (s.a.v)in amcası Hz. Hamza’nın menkıbeli hayatını anlatan hikâyelerin genel ismidir. Sadece Hz. Peygamber (s.a.v.)in hayatını anlatan siyerlerden mülhem olarak ortaya çıktığı anlaşılan hamza-nâmeler Anadolu’da çok okunmuş ve birçok kez yeniden yazılmıştır. İbn-i Teymiyye Anadolu’da hamza-nâmelerin çok yaygın olduğu ve çok sevildiğini bir eserinde söylemiştir.

Anadolu’da hamza-nâme yazdığını bildiğimiz ilk şair ünlü divan şairi Ahmedî’nin kardeşi Hamzavî’dir.

7. Saltuk-nâme:

Anadolu’da hamza-nâme battal-nâme, danişment-nâme gibi eserlerle yaygınlık kazanan destan geleneğinin bir diğer halkası da saltuk-nâmelerdir. Tarihi bir şahsiyet olduğu bilinen Sarı Saltuk’un ilk olarak hangi eserde yer aldığı meçhuldür.

Saltuk-nâmeler Bektaşî dervişlerinin Rumeli’nin fethinde oynadıkları önemli rol hakkında bize bilgi verirler. Sarı Saltuk İslamiyet’i yaymak isteyen bir kahramandır. Hz. Hüseyin’in neslindendir. Bindiği at Hz. Ali’nin atı Düldül’dür. Kılıcı Hz. Ali’nin kılıcı Zülfikar’dır. Saltuk-nâmede ordunun manevî komutanı ve yardımcısı Rum’un gözcüsü olarak nitelendirilen Hacı Bektaşî Velî’dir.

8. Ebâ Müslim Horasanî Destanı:

Tarihi bir kişilik olan Abdurrahman bin Müslim’in (ö.t. 755) menkıbeli hayatını anlatan bu destan Anadolu’da şekillenen İslamî destanlarımızdan biridir. Abdurrahman bin Müslim, kendilerinden olmayan Müslüman unsurlara zulmeden Emevîleri ortadan kaldıran ve Abbasi idaresini başlatan komutan olarak şöhret kazanmıştır. Onun bu mücadelesi ‘Kıssa-i Ebu Müslim’ adıyla anılmıştır. Osmanlı döneminde de 18. yüzyılda yeniden ele alınmış ve Kayserili Ferdî tarafından nazma çekilmiştir. 2 cilt halinde oluşturulan destan taş baskı olarak basılmıştır.

 

Exit mobile version